“Önce dans vardı” Homeros
Dansa eşlik eden müzik, doğal ritimler, doğal enstrümanlar kabile yaşamındaki insanların doğal yaşantısının bir parçasıydı. Ritim, insanın en saf ve arkaik doğasıydı. Ritmin evrensel doğası insanı sağaltan, ruhsal açıdan derinleştiren, özsel varoluş nedeni ile bağlantı kurmasını sağlayan önemli unsurlardandır. Beden bir enerji yoğunluğudur ve belli bir frekansta bilinç devinim içindedir. Bu devinimin kontrollü kullanımı sayesinde beden, farklı titreşimlerle bağlantıya geçerek daha üst bilinç kategorilerine çıkabilir, daha üst farkındalık enerji boyutunu deneyimleyebilir. Ritim ve dans enerjinin dönüşümü için uygulaması en kolay olan yöntemlerdendir.
Bu sebepledir ki antik çağlarda hekimler, hareket, ritim, müzik ve dansı tedavi için kullanıyorlardı. Kimi bölgelerde halen devam eden bu terapi yöntemi, beden hareketleriyle faaliyete geçen yaşam enerjisinin bütün vücudu sarması ile elde edilen trans hali sonucu, kişi için gerekli şifa bilgisine ulaşmayı amaçlamaktadır. Hekimler, bilge kişiler ya da kolaylaştırıcılar diyebileceğimiz şifa uygulayıcıları bu terapi süreci için çoğunlukla çeşitli ritim aletleri ile trans ve tedavi eylemini gerçekleştiriyorlardı.
Bu amaçla kullanılan en eski ve bilindik yöntemlerden biri de kişinin ekseni etrafında dönerek dans etmesidir.
Neden dönmek?
Çünkü var olmanın temel şartı dönmektir. Bir gidiş gelişi temsil eder. Elektronlar çekirdeğin etrafından 1000 ila 100.000 km arasında değişen hızlarla titreşerek dönerler. Kütleleri birbirinden farklı olmayan elektronlar farklı enerji seviyesine sahiptirler ve 7 farklı yörüngede titreşerek dönerler. Elektronun bu hızlı ve bitimsiz dönüşü, var olan her şeyin özüdür. Evrendeki her şey titreşimden doğan bu dönüş ile ayakta kalır. Yıldızlar, gezegenler, vücuttaki kan, topraktaki yaşam, her şey bir uyum içinde döner.
Çoğunlukla sufizmin gelenek ve ritüellerinde gördüğümüz dönüş dansı, günümüzde yaygın olarak “derviş dansı”, “sufi dansı” ve ya “sema” olarak bilinir. Ancak kökeni Luvilerden başlayıp, Antik Mısır, Tibet, Sümerler ve Mayalar başta olmak üzere pek çok kadim uygarlığın; terapi, ritüel ve öğretileri içinde yer almış, bu uygarlıkların izlerini taşıyan bir çok coğrafyada, bin yıllardır farklı yöntemlerle deneyimlenmeye devam etmektedir.
ANADOLU
Ülkemizde Mevlevilik ile tanınan ritüel, 13. yüzyılda yaşamış büyük bir alim olan Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin ölümünün ardından kurulmuş olan bu tarikatın en öne çıkan ritüellerindendir ve “Sema” olarak adlandırılır. Dönen dervişlere ise “semazen” denir. Sema, yaygın kullanımda kelime olarak “gök” anlamına geldiği gibi, “duyma, dinleme” gibi anlamları da vardır. Bu kelime kuş gibi kanatlarıyla göğe yükselircesine dönen semazenlerin, bu esna da evrenin sesine kulak kesilişleri ve iç seslerini duyuşlarına istinaden konulmuş bir isimdir diye düşünüyorum.
“Sema yapan kişi kalbinin bulunduğu istikamete doğru döner; çünkü kalp Tanrı´nın evidir. Yavaşça eller ve kollar bulunmaları gereken yerlere ulaşırlar. Sağ el Tanrı´dan gelecek ihsanları kabul etmek üzere yukarı doğru açılır, sol el ise vermek ve paylaşmak gayesiyle aşağıya çevrilir.” İbn Arabi-İlahi Aşk
Sema' edenlere Sema'zen, Sema' yapılan yere Semahane denir. Semahane 'nin daireselliği: Kainat’ı temsil eder. Sema başlangıcında kolların çapraz bağlı olarak duruş: Niyaz duruşudur. Siyah hırkayı çıkarak ellerini çapraz yaparak omuz başlarını tutarlar. Bu Arap alfabesinde Elif yani 1 rakamını temsil eder. Alah’ın varlığına bütün varlığımla şehadet ederim demektir. Sağ taraf : Görünen ve bilinen Madde âlemini, Sol taraf: Mânâ âlemini temsil etmektedir.
Sufizmin tarihi, insanlığın yaradılışına dayandırılmaktadır. Sufi yazarlar, onu “peygamberler dini” olarak tanımlamaktadırlar. 8. Yüzyılda Anadolu’ya Horasan, Şirvan ve Erdebil üzerinden gelmiş pek çok noktaya yayılmış ve değişik biçimlerde vücut bulmuştur. Alevilik ve Bektaşilik bu geleneğin Anadolu’da vücut bulmuş öğretilerindendir. “Semah” adı verilen ritüelleri çoğunlukla canlı müzik eşliğinde icra edilen çeşitli dönüş hareketlerinden oluşan bir danslı ibadet yöntemidir.
Alevilerce daha önce saptanmış zamanlarda cemaatle yapılan ibadete “Cem” adı verilir. Cem ayinine yörenin dedesi ya da babası önderlik eder. Bağlama eşliğinde “zakir” adı verilen bağlama ustası ozanlar tarafından Alevi nefesleri, mersiyeleri, deyişleri, duaz-ı imamları okunur. Dede, cemde halkın sorunlarını da dinler, Küskünler, dargınlar barıştırılır. Cem’de kadın erkek tüm katılımcılar halka halinde yüz yüze gelecek tarzda oturur. Cem ayinini dede gülbenk okuyarak başlatır. Dedenin destur vermesiyle halka şeklinde dizilmiş olanlar, birbirlerine secdeye kapanırlar. Yine dedenin isteği ile semah dönme kısmına geçilir. Semah dönme Mirac’ı sembolize eder.
Semah üç aşamada gerçekleşir. Birinci aşamasına; karşılama denir. Mekke ile Mescid-i aksa arasındaki yolculuğu sembolize eder. İkinci aşamasına; yürüyüş denir. Mescid-i Aksa ile Sidrei Münteha arasındaki yolculuğu anlatır. Üçüncü aşamasına; Pervazlama ya da uçma denir. Bu kısımda; Sidrei Münteha ile Kaab-ı Kavseyn arasını sembolize eder. Kaab-ı Kavseyn; Hz. Muhammet’in Tanrı ile buluştuğu mekan olarak bilinir. Semah dönen kimse ruhen tüm benliğinden sıyrılarak Tanrı ile özdeşleşir. Tanrı’da yok olmanın tadını yaşar. Kısa anlatım ile; karşılamaya; bekabillah, yürüyüşe; seyrillah, pervaza; fenafillah da denir. Fenafillah sırasında can Hak’la hak olmuştur. Semah bir anlamda ayakta yapılan zikirdir.
Semah tek dönülmez. Esas olarak iki ya da daha fazla can ile dönülür. Kesin sayı sınırı yoktur. Kadın ve Erkek birlikte dönerler. Arapça “sema” köküne dayanan semah sözcüğü Türkçeye “sema” yada “semah” biçimlerinde iki ana söylenişle ayrılır. Mevlevi sema’ı ile Alevi semahının ayırt edici özelliği dönenlerin Mevlevilerde sadece erkekler olmasına karşın, Alevilerde kadın ve erkek birlikte dönerler. Semahın belli sayıda kişilerce dönülmesine özen gösterilir; 2,4,8,10,12 olduğu gibi 3,5,7,12 gibi sayı kümelerine denk düşürülmeye çalışılır. Bu sayıların kutsallığına inanılır. Semahta esas figürler el ve ayak figürleridir. Eller ve kollar kuşun uçuşunu simgeler. En çok görülen figür ise sağ elin ayası yukarıdan alınır, sol elde yere dönüktür. Bu figür; ” Hak'tan alınanın halka verilmesini” simgeler.
TİBET
Tibet'in 5 hareketi, binlerce yıl yasak Tibet bölgelerinin derinliklerinde gizlenen özenle korunan gençlik sırlarına sahip bir kayıp manastırdaki Lamalardan gelmektedir. 30'lu yıllara dek sır olarak saklanan bu egzersizler, Peter Kelder tarafından Batı dünyası ile tanıştırıldı. Bu sır, uygulaması son derece kolay ama insanın yaşamını sonsuza dek değiştirme gücüne sahip olan beş kadim ayindir. Bu beş ayin, herkesin kendini çok daha genç hissetmesini ve görünmesini aynı zamanda da daha büyük bir canlılık kazanmasını sağlayacak güce sahiptir. Bu egzersizler, enerjiyi artırıyor ve tüm çakraların enerji seviyesini düzenliyor. Böylece esnek ve güçlü bir bedene sahip olmayı da sağlıyor.
Vücudumuzda çeşitli enerji merkezleri bulunur, bu noktalar bir girdap misali dönerek bizim ruhsal ve fiziksel olarak dengede olmamızı sağlarlar. Günlük hayatta yaşadığımız koşturmalar, sıkıntılar, yanlış frekanstaki düşünceler vb. gibi birçok sebep ile bu çakra noktaları zaman içerisinde dönme hızlarını yavaşlatabilir ya da tamamen durdurabilir. Bu da bu bölgelerde ve o bölgelerde etkili olan alanlarda fiziksel ve ya ruhsal dengesizliğe sebebiyet verir. Bu insanı olduğundan çirkin gösterebilir, hastalıklara sebep olabilir, mutsuz edebilir, yaşlandırabilir, bu liste böylece uzar gider. Tibet yogasında yapılan 5 temel hareket ise bu girdaplara nokta atışı bir baskıda bulunarak çakraların düzgün ve dengeli bir şekilde, sağlıklı bir akışa sahip olmalarını sağlar. İlk harekette eller iki yana genişçe açılır, yere sağlam basılır, avuç içleri yeri göstererek saat yönü etrafında dönülür.
SİBİRYA
Tungus halkı (şaman kelimesinin geldiği yer) şamanik yolculuk olarak bildiğimiz ritüeli, içinde dönüş olan bir trans dansla gerçekleşiyorlar. Tunguslar, göğün bir merkez etrafında döndüğünü sanarak bu noktaya “yer göbeği”’ne karşılık olmak üzere “gök göbeği” demişlerdir. Göğün kendi ekseni çevresindeki bu garip dönüşü, onun daha sağlam bir desteğe dayanmış olacağı tasarısını doğurmuştur. Bu nedenden kimi halklar, göğün büyük bir sütun ya da eksenin ucunda döndüğünü sanmışlardır. Nitekim Kırgız, Başkırt ve Batı Sibirya Türk halklarının kutup yıldızını “Demir-kazık”, Moğol ve Tunguzların ise “Altın-direk” diye adlandırmaları bundandır. Denildiğine göre, tanrılar atlarını bu kazığa bağlarlar. Bu sebeple üst dünyaya yapılan şamanik yolculuk sırasında şaman, önce çember şeklinde ardından kendi ekseni etrafında dönerek alanı açıyor ve aranan şifaya ve niyete bağlı olarak törene katılanları da teker teker döndürüyor.
“Kam ve Baksı adı verilen Orta Asya hekimleri, müzik ve dansı hasta tedavisi için kullanıyorlardı. Kazakistan, Kırgızistan, Altay, Moğolistan ve Sibirya bölgelerinde halen devam eden bu dans terapisi, dönerek gerçekleştirilmekte; kol, omuz ve baş hareketleriyle faaliyete geçen ruhi enerjinin bütün vücudu sarması ile elde edilen trans hali sonucu, hasta kişi için gerekli tedavi bilgisine ulaşmayı amaçlamaktadır. Baksılar; Kılkopuz, Dombra, Şankopuz, Asatayak, Davul gibi müzik aletleri ile trans ve tedavi eylemini gerçekleştiriyorlardı.”
GÜNEY AFRİKA
Kung orman halkı. Botsvana ve Namibya Cumhuriyetleri sınırları içerisindeki Kalahari çölü'nün avcı- toplayıcı kabilesi. İyileştirici güce sahip “Num”a kanallık etmek ve doğaüstü güçlerle bağlantıya geçmek için ateş etrafında gerçekleştirdikleri ritüelin başlangıcında, şifacı olarak adlandırılan kişi kendi etrafında dönerek bir kanal açmaktadır.
KUZEY AFRİKA- FAS
Gnawa müziği Kuzey Afrikaya özgü bir müzik tarzıdır. Kökeni bu bölgenin İslam dinini kabul etmesi döneminin çok öncelerine kadar uzanır. Bölgenin geleneksel müziği ve dansı ile birleşmiş, kaynaşmış ve günümüze kadar gelebilmiştir. Müzik, "lila" adı verilen ayin diyebileceğimiz törenlerde, ibadet olarak icra edilir. Maalem denilen usta bir müzisyenin - üstat- liderliğinde bir grup müzisyen ve dansçı tarafından icra edilir. Melodiler ve hatta dans figürlerinin kökenleri Sahra çölünün altı hatta Batı Afrika'ya kadar uzanır. Özellikle Fas ve Güney Batı Cezayir'de son derece popülerdir. Bir Gnawa şarkısının temelinde belirli bir cümle veya kelimenin tekrarlanması vardır. Aslında bir şekilde zikir ile benzerlik gösterir. Şarkıların pratikte belirli bir uzunluğu yoktur ancak saatler boyu devam edebilir.
Gnawa kendi içinde kuralları olan bir ayin/ibadet şeklidir. İlk bölüm evrenin ve dünyanın yaradılışını anlatır. Bu bölümde yedi renk ile tasvir edilen evliyalar anılır. Tüm bölümlerde moqadma veya shuwafa adı verilen bir nevi algıları normal insanlara göre daha açık olan kahin diyebileceğimiz kişiler, ayini idare ederler. Eğer gerekirse aksesuar ve giysilerde değişiklik yapılarak ayine katılanların farklı varlıklar (tahminen cin) tarafından kontrol edilmesini sağlarlar. Bunun sonucunda ortaya "jedba" adı verilen dönüş dansı çıkar. Dans edenlere müzisyenler ellerindeki qraqab veya krakebs adı verilen vurmalılar ile eşlik ederler.
BREZİLYA
Condomble ve Umbanda dinlerinde hala kullanılmakta (Umbandalar Mevleviler gibi beyaz eteklerle dönüyorlar.) Sözlü geleneğe ve inisiyasyona dayanan bu inanç sisteminin has törenleri özel mekanlarda çoğunlukla dışa kapalı yapılır. Müzik, özellikle ustaca icra edilen Afrikan poliritimleri ayinlerde transa girmek için kullanılır. Brezilya müziğinin çoğu türü, ritim kalıplarını bu geleneğe borçludur.
Candomble inancına göre yüce tanrı 'Oludumare' evreni yarattı. Oludumare evreni yardımcıları marifetiyle yönetir. Bu yardımcı tanrılara(ruhlara) 'Orişalar' denir(Orixas), aynı zamanda doğa güçlerine tekabül ederler. Orişalar iyi veya kötü olarak nitelenemezler, herbirinin hakimiyet alanı, nitelikleri farklıdır ve tüm insanlar ayrı ayrı, belli Orişaların koruması altında, onun niteliklerini taşırlar, yaşamlarında bunları ortaya çıkarmaya uğraşırlar. törenlerde dini önderler ve inisiyeler davet edilen Orişa'nın teşrif etmesi için kurbanlar keser, uygun şekilde giyinir, sunular hazırlar ve belli ritimler eşliğinde, sonrasında seçilmişlerin transa girecekleri dönerek gerçekleştirilen danslarına başlarlar. Törenler geceleri yapılır, maksat Orişa'nın topluluk içinde önceden özel olarak hazırlanan bazı kişilerin bedenine girmesini sağlamak ve onun üzerinden mesaj ve feyz almaktır. Ayrıca dilekler iletilir, gerçekleşmesi için Orişa'nın maji güçlerine başvurulur.
Katolikliğin etkisiyle zamanla Orişalar Hıristiyan azizleriyle de özdeşleştirilmiş veya perdelenmiş, bu inanç iyice eklektik bir hal almıştır. Eski kölelik günlerinde daha yaygın olan bir Candomble tarikatının İslam etkisi altındaki Batı Afrika'dan getirilen kölelerin içerisinden çıktığı ve dolayısıyla öğretinin İslami gelenekten dahi belirgin izler taşıdığı bilinmektedir. tennure benzeri eteklerinin trans için dönüşlerinde açılışı sufi dervişleri andırmaktadır. Ancak dönenler kadındır.
DEVAM EDECEK...
Comments